Evrim teorisi açısından bir diğer sorun ise bu böceklerin hiçbir değişim ve evrim geçirmeden günümüze kadar gelmiş olmalarıdır. Yani 400 milyon yıl önce yaşayan bir hamamböceği veya yusufçukla günümüzde yaşayan örnekleri arasında hiçbir fark yoktur. Böceklerin farklı uçma sistemleri ise diğer bir akıllı tasarım örneğidir. Birçok böcek türü kuşlarınkinden de üstün uçuş becerilerine sahiptir. Kral kelebeği Kuzey Amerika'dan Orta Amerika'nın içlerine kadar uçabilir. Sinekler ve yusufçuklar ise havada asılı durabilirler. Böceklerin kanatları da farklı tasarımlara sahiptir. Kimi böceklerde iki, kimilerinde dört kanat vardır. Bazı böceklerin kanatları içeri katlanır ve üzerinde koruyucu bir kabuk vardır; bazıları zar kanatlı, kelebek gibi böcekler ise pul kanatlıdır. Her kanat türü kendi içinde ayrı bir mükemmellik sergilemektedir. Böceklerin kanat eklemi, mükemmel esneme özellikleri olan resilin adlı özel bir proteinden oluşmuştur. Hem doğal hem de suni kauçuktan çok daha üstün özellikleri bulunan bu madde, laboratuvarlarda kimya mühendislerince halen üretilmeye çalışılmaktadır. Resilin, esneme-bükülme yoluyla üzerine yüklenen tüm enerjiyi depolayan ve üzerine etki eden kuvvet kaldırıldığında bu enerjiyi tümüyle geri verebilen bir maddedir. Bu açıdan bakıldığında resilinin verimi %96 gibi çok yüksek bir değere ulaşmaktadır.
Bu sayede kanadın yukarı kaldırılması sırasında harcanan enerjinin yaklaşık %85'i depolanmakta ve aşağı kanat hareketinde bu enerji yeniden kullanılmaktadır. Göğüs duvarları ve kaslar da bu enerji birikimine imkan tanıyacak özel bir yapıda yaratılmıştır. Bu sayede ortaya olağanüstü bir enerji çıkar ve kanatların saniyede 200 (balarısı) hatta 1.000 (tatarcık) kere titremesi mümkün olur.
Evrimciler, sadece gövdedeki bazı deri tabakalarının evrim geçirerek kanada dönüşmüş olabileceğini öne sürerler. Söz konusu iddianın zayıflığını bildiklerinden olsa gerek, bunu doğrulayabilecek fosil örneklerinin yetersiz olduğunu belirtmeyi de ihmal etmezler. Bu aşamada böcek uçuşunun nasıl evrimleştiğine dair çeşitli senaryolar üretilmiştir. Trakeal kuram adı verilen birinci senaryoya göre, suda yaşayan böceklerin göğüs trakelerinden karaya çıkınca kanatlar oluşmuştur. Bu teori ortaya atıldığı an, geçersizliği de ortaya konmuştur, çünkü solungaçlarda rastlanan kaslar, kanatlarda yoktur. Ayrıca, böceklerin kanatsız aşamadan, kanatlı aşamaya geçtiğini gösteren bir delil veya ara-geçiş formuna ait fosiller yoktur. Aksine fosil kayıtları ilkel böcek olmadığını, bilinen en eski böceklerin bile günümüzdeki gibi mükemmel uçuş sistemlerine sahip olduklarını göstermektedir. İkinci senaryo olan paranotal kuram ise, bazı vücut bölgelerinin genişlediği, düzleştiği ve zaman içinde kanat haline geldiğini savunur. Bu iddiaya göre böceklerin göğüs bölgesinin üç bölümünden sadece ikisi, evrimcilerin de bilmediği bir sebepten dolayı, bu gelişimi göstermiş ve böylece kanatlar oluşmuştur.
Bu senaryonun bir benzerini, evrimcilerin kuşların uçuşunu açıklamaya çalıştıkları senaryolarında da görmek mümkündür. Ancak iki senaryoyu da geçersiz ve mantıksız kılan ortak unsurlar vardır. Bunların içinde en önemlisi olan fosil kayıtları -bir önceki paragrafta da belirttiğimiz gibi- bu iddiaların tamamen tersini ispatlayan deliller sunmaktadır. İkinci olarak kanatların indirgenemez kompleksliğe sahip olmaları, yani ancak bir bütün halinde olarak işe yaramaları, evrimcilerin öne sürdükleri yarım kanat veya yeni yeni ortaya çıkan kanat teorilerini geçersiz kılmaktadır. Üçüncü olarak genetik açıdan canlıya yeni özellikler ekleyecek veya var olan özellikleri daha iyiye götürecek faydalı mutasyonlar yoktur. Bu sebeple eğer bir canlının DNA'sında, uçma sistemi önceden belirlenmemişse bu canlının DNA'sına rastlantısal mutasyonlarla, yeni ve faydalı bir bilgi eklemek mümkün değildir. Yani doğada kör tesadüflerle bilgi üreten bir akıl ve şuur yoktur. Kanat veya göz gibi bir organın oluşması için mükemmel bir tasarıma, bu tasarımı planlayan, programını yazan bir akla ve yaratıcıya ihtiyaç vardır. Ancak doğada böyle bir şuur yoktur. Zaten evrimci senaryolarda bu tür ayrıntılardan ziyade, senaryoyu hazırlayan kişinin hayal dünyası hikayeye asıl biçimini vermektedir. Bu hikayenin şekillenmesinde ise bilimsel veriler değil, ideolojik saplantılar ağır basmaktadır. Ünlü Fransız zoolog Pierre Paul Grassé "böceklerin kökeni konusunda tam bir karanlık içindeyiz" derken aslında bu gerçeği itiraf etmektedir.Oysa sinek kanatlarındaki kusursuz tasarım, her türlü "tesadüf" iddiasını geçersiz bırakmaktadır. Exeter Üniversitesi'nden Robin J. Wootton, Scientific American dergisinde yayınlanan makalesinde böceklerin uçuş becerilerini şu şekilde yorumluyor:
Böcekler bütün uçan makineler içinde en çevik ve en çok manevra kabiliyetine sahip olanlardandır... bazı böcekler -az kütle, gelişmiş sinir-duyu sistemleri ve kompleks kas yapısı sayesinde- hayret verici hava akrobasisi örnekleri sergilerler. Örneğin karasinekler hızlı uçuş sırasında yavaşlayıp havada asılı kalır, ters döner ve bu şekilde uçar, dikey dönüş yapar, yuvarlanır ve tavana iniş yapar; hepsi saniyeden az bir sürede gerçekleşir... Böcek kanatlarının işlevlerini ne kadar öğrenirsek, tasarımları da bize o kadar usta ve güzel görünmektedir. Daha önce yapılan yelken karşılaştırmaları şu an oldukça anlamsız gözüküyor. Kanatlar, mühendislerin anladığı terimlerle, yapılar ve mekanizmalar arasında aracı olan, kıvrılabilir yüzeyler olarak ortaya çıkıyorlar. Yapılar geleneksel olarak mümkün olduğunca az deformasyona sebep olacak şekilde, mekanizmalar ise, tüm parçaları önceden tahmin edilebilecek şekilde hareket ettirmek üzere tasarlanır. Böcek kanatları, h avayı en iyi şekilde kullanabilmek ve belirli kuvvetlere tepki olarak ortaya çıkan belirli deformasyonlara imkan verebilmek üzere hassas bir şekilde biraraya gelmiş, çok çeşitli elastik özelliklere sahip parçalara sahiptir.Sinek kanatlarıyla boy ölçüşebilecek teknolojik bir yapı yok gibidir.Evrimcilerin diğer böceklere göre daha ilkel olarak niteledikleri yusufçuk böceğini incelediğimizde, iddiaların ne kadar bilim dışı ve ideolojik amaçlı olduğu daha iyi ortaya çıkacaktır. Yusufçuklar kanatlarını kendi üzerlerine katlayamazlar ve uçma kaslarının kanatları hareket ettirme şekli diğer böceklerinkinden farklıdır. Sırf bu özellikleri nedeniyle evrimciler yusufçukların "ilkel böcekler" olduğunu iddia ederler. Oysa "ilkel böcek" denen yusufçukların uçuş sistemi bir tasarım harikasıdır. Dünyanın önde gelen helikopter firmaları bu uçuş sistemini taklit eden modeller üretmişlerdir. Doğa fotoğrafçısı Gillian Martin ise yusufçukları incelemek amacıyla 2 yıl süren bir çalışma yürütmüştür. Bu çalışma sonunda elde edilen bilgiler, bu canlıların son derece kompleks bir uçuş sistemine sahip olduklarını göstermektedir.
Uçuş sırasında arkaya doğru kıvrık olan bacaklar, hızla öne açılarak sersemlemiş olan avı havada yakalar. Artık sıra çelikten farksız olan alt çeneye gelmiştir. Av kısa sürede parçalanarak yenir.
Çok yüksek hızlarda uçarken ani manevralar yapabilen yusufçuğun görme yeteneği de kusursuzdur. Yusufçuk gözü, dünyanın en iyi böcek gözü olarak kabul edilir. Her birinde 30.000 kadar ayrı mercek bulunan bir çift göze sahiptir.İki yarım küreye benzeyen ve başının yarısı kadar yer kaplayan gözler, böceğe çok geniş bir görüş sahası sağlar. Yusufçuk gözleri sayesinde neredeyse arkasında olup bitenleri bile gözleyebilir.
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, evrim teorisini savunanlar tarafından verilen örneklerin hiçbir anlamı yoktur. Yusufçuk da diğer böcekler gibi tasarım harikası sistemlerle donatılmıştır.